16 Ocak 2011 Pazar

Çalışmayan her insan toplumun asalağıdır.


"Bir kitap okudum, hayatım değişti" cümlesi, oldum olası beni güldüren bir beyanattır. İnsanların hayatlarının nasıl kitaplara bağlı olduğunu, bir kitabın, bir insanın düşünce yapısını nasıl etkileyebileceğine inanmazdım oysaki.

Ama... Bir kitap okudum, hayatım değişti. Ayn Rand'ın "Atlas Vazgeçti" isimli kitabından bahsediyorum. Eylül ayının başlarıydı, yazlıkta can sıkıntısından patlarken, tesadüfen bir arkadaşıma ne okuduğunu sordum, konusunu bilmesem de öncelikle ilk cildini alıp okumaya karar verdim. Kitap dediysem, öyle bir oturuşta okunup, hazmedilen bir kitap değildi. Öncelikle 3 cilde yayılmış, 1.800 sayfadan bahsediyorum, hemen belirteyim. Çok zor okudum, okurken kendimle çatıştım, onlarca kez "hadi canım" diyerek elimden fırlattım. Araya zaman koydum, araya başka kitaplar aldım onları okudum.  Ama, kitabı bitirdiğim 2 gün öncesine kadar aklımın bir köşesi, çalışırken, eğlenirken, yatağa yattığım zaman uyumadan önceki zamanlarda, banyo yaparken suyun altında, kitapla meşguldü.

Ne anlatıyor bu kitap? Neden bu kadar rencide etti seni? Bu soruları 2 gündür kendime devamlı soruyorum. Ben sol görüşlü bir aileden gelen, yetişme tarzı olarak sol görüşü benimsemiş, oylarını bu yaşa kadar, tatlı su solundan, komünist partiye kadar kullanmış olan biriyim. Ekonomide, rekabetin yavaşlatılmasını, devlet eliyle konmuş kuralların gerekliliğini, insanların zor dönemlerinde sığınmaları gereken sosyal güvenlik kurumlarını ve hatta sosyal güvenlik yasalarını ve işçinin yanında olan bütün yasaları da altına imzamı atabilecek kadar savunmuş, üstelik bu yasaları kendime yakın gördüğüm partiler dışındakiler çıkardığında da takdir etmiş bir insanım. Bu kitap, benim işte bütün bu düşüncelerimi, kafamda var olan "insan temiz bir varlıktır" imgesini, sendika mevhumunu, sosyal güvenlik kavramını, ekonomiye devlet müdahalesi gerçeğini teker teker gözden geçirmeme yol açtı.

Kitabı okurken, gerçek hayata ilişkin çok şey düşündüm. Ama kafamda en çok çınlayanı, kendimi en çok sorgulatanı bu cümle oldu. "Çalışmayan her insan toplumun asalağıdır." Bu cümle kitapta yok, tamamen kendi düşüncelerim ve kendi kelimelerimle kurulmuş bir cümle. Tek cümleyle kitabı özetlememi isteyenlere, benim okuduğun, hazmettiğim, özümsediğim ve kurduğum bir cümle.

Kitapta bahsedilen onlarca konudan, en önemlisi bu zaten. İnsan denilen varlık, işinden kaytarmaya, gerekli gereksiz hasta numarası yapmaya, üretiminden çok üretmemeye meğilli olduğu sürece, işvereni sömürecektir. İşçilerin çalışma koşullarının düzenlenmesi konusunda sendikaların varlığının haklı bir gerekçe olduğuna hala şiddetle inansam da, sendikaların, işçiler ne kadar az çalışırlarsa, o kadar iyi mantığından da kurtulması gerektiğini düşünüyorum artık.

Kendini geliştirmek isteyen, içindeki hırsı öne çıkarmak isteyen herkesin okuması gereken bir kitap bu. Ama öncelikle, insana kendini sorgulatan bir kitap. Ben mesela, işe geç gittiğim ya da canım evden çıkmak istemiyor bahanesiyle gitmediğim her dakikanın hesabını sordum kendime, anneme de okuttum kitabı bir yandan, o da bugünlerde, çalıştığı süre kadardır emekli maaşı aldığını düşünüp kendini suçlu hissediyor mesela.

Kısacası, birşeyler aldığımız ekonomiye, birşeyleri geri vermemiz gerekiyor sanırım.

11 Ocak 2011 Salı

Benim hayallerim var...

6 ay önce kendi işimi kurarken içimde bir tedirginlik, bir de heyecan vardı. Kafamda dönüp duran "yapabilir miyim?" sorusu, heyecanımı bastırıyordu. Etrafımdaki herkes yola doğru insanlarla çıkmanın öneminden bahsediyordu. Tesadüfen tanıştım onlarla, güvendik birbirimize, 4 aylık ortaklığımızın sonunda, daha para kazanmadık ama ben bu hayatta iki baba daha kazandım. Ve onlardan aldığım cesaretle, hayatımın işçilik dönemini kapatıp, işverenlik dönemine geçiyorum.

Şimdiki iş yerimde 5. yılımı doldurmayı beklediğim şu günlerde, neredeyse her pozisyonda çalışmaktan kaynaklanan haklı bir özgüvenim var. Bunun yanına iki babamın deneyimlerini  ve bilgilerini koyduğum zaman, ister istemez "kim tutar bizi?" diye bağırmak istiyorum. Ve haklı olarak hayaller kuruyorum.

Çok büyük değiller benim hayallerim. Hırslı olmadığımdan ya da daha fazlasına ulaşamayacağımı düşünmediğimden değil. Ama hepsi, şimdi, bu sene gerçekleşsin istiyorum.

Geçen yıl bir ameliyat üstü maddi sıkıntılar nedeniyle bıraktığım binicilik derslerime dönmek istiyorum. Ve eğer yapabilirsem, 2011 yılının sonunda, en az benim kadar hırçın ama en az kendim kadar arkadaş canlısı bir ingiliz atı almak istiyorum. yarışmak değil, atımla özgür olmak istiyorum. Atı sadece manejde görmek istemiyorum, eğerini ben takayım, bindikten sonra haraya ben götüreyim, battaniyesini üzerine ben örteyim, istiyorum. Bencilce hayallerim bunlar, atıma benden başka hiç kimse binmesin istiyorum.

Evde duran ve yaklaşık 10 senedir atıl olan pianoyu kedimin işgalinden kurtarmak ve onun sadece bir yatak olmadığını herkese ispatlamak istiyorum. Virtüöz olmak gibi bir isteğim de yok ayrıca ama pianonun sesi haftada bir kez evime huzur versin, kulaklarımın pasını silsin istiyorum.

Ve... En büyük hayalim, yunanca öğrenmek istiyorum. Bunun için işimden paranın yanında, tanrıdan akıl fikir istiyorum. İlk bu hayali gerçekleştirmeye karar verdim. Geçen hafta derslere başladım. Çok büyük bir başarı değil ama 7 yaşındaki çocukların yapabildiğini yapabiliyorum ben de. Okuyup yazabiliyorum artık Yunanca. Diğerlerinden farklı bu hayalim. Bunu tam yapmak istiyorum. Bir yunanlı kadar iyi konuşmak, bir yunanlının aksanına sahip olmak istiyorum.

Ben bu aralar iş dışında bir hayatın da olduğunu keşfediyorum. Döke saça, unuttuğum, vazgeçmek zorunda kaldığım hobilerimden 3 tanesini tekrar canlandırmak istiyorum. Maymun iştahlılığımı törpülemeye çalışıyorum.

Hobi denemez ama 2 senedir bankada gezi fonu oluşturmuştum. Param birikince uzaklara gidiyordum. Maddi açıdan beni en zorlayacak hayalim bu... ama ben kazandığım parayla dünyanın etrafında 4 tur atmak, yörüngeye oturmak istiyorum !!!