27 Ocak 2012 Cuma

Sevgililer günü özel!


Herkesin çift çift mıcır mıcır etrafta dolanacağı, öncesinde "ne alsam" tripleri, sonrasında hediyenin beğenilmemesi sendromu, sinemalarda vıcık yıvış filmlerin oynadığı sevgililer günü dönemi bu sene de geldi çattı. Sevgilisi olanlar ile olmayanların tek bir ortak özelliği olduğu günde, yine her sene sevgilisi olanlar aşırı beklenti kaynaklı hayal kırıklığı, sevgilisi olmayanlar ise kıskançlık tabanlı sinir krizi geçirecekler.

Bize bir Nuh'un gemisi lazım! Ama hala karar veremedim. Resimdeki gibi çiftleri koyup ağaçkakanla mı başbaşa bıraksam, yoksa dünyadaki tekleri mi bir gemiye doldurup, konsepte uygun bir kurtarma operasyonu başlatsam. Bilemedim. Neyse, ben en iyisi aklıma gelenleri yazayım da, yazının gidişatına göre karar veririz.

Sündür sünsün, uydur uysun bir hikayesi var. Benim en sevdiğim sürümü (evet türkçe yazmayı beceremediğimi keşfettim an itibariyle, zargandan version aratıp sürüm yazdığım an, her neyse), Claudius II isimli Roma imparatoru, bekar erkeklerden daha iyi savaşçı olacağını düşünüp evliliği yasaklamış. Adamdaki bilgeliğe bakın. O zamanlar cep telefonu yok, whatsapp yok, twitterdan laf sokmak yok, facebooktan nispet yapip Augustunianus'la samanlıkta çekilmiş resimleri yayınlamak yok, ama aşkın konsantrasyonu bozacağı gerçeği var. Hayır yazı yazmayı bilip mektup atsan, gidene kadar adamlar Helen imparatorluğundan Bizansa geçmiş olurlar. Ama tabii öyle zırhın altında saklanan al yemeni falan bozar delikanlıyı. İşte bizim papaz Valentinius, imparatorun buyruğuna karşı gelip gençlere yaptığı izdivaç programıyla dikkatleri çekmiş. Birbirinden elektrik alan gençlerin sayısı şiddetle artınca da reytingler tavan, Valentinius'un kelle koltukta. Aziz ilan edilmiş, ölüm yıldönümünde de sevişmeyen kalmasın denmiş. Gel zaman git zaman, ne zaman bilinmez, Sevgililer günü 14 Şubat'a sabitlenmiş. Sevgi ifadesi var mı bu özel günde bilemem ama net bir nefret ifadesi var. Bütün yalnızlar ocak sonu, şubat başı karıncalanır olmuşlar. (Keşke 14 ocak olsaymış, aralık sonu ocakbaşı'nda karıncalanmak yerine karnımızı doyururduk)

Sevgilisi olanlar, özellikle hemcinslerim için ciddi sıkıntılı bir hediye bulma dönemindeyiz. Herkes 175. sevgilisinin diğerlerinden daha özel olduğunu hissettirmek için yarışa girmiş. Kimi elde kilim dokuyor, kimisi sevgilisinin adina kitap bastırtıyor, öteki şarap kadehine aşklarını kazıyor, berikine sordum, "sen ne yaptın?" dedim. Yüzlerce gül almış, eve asmış, şimdi kuruyormuş. Devamını dinlemedim. Karşı cinsimiz için durum kolay. Sabah atılan smsle bugünün sevgililer günü olduğu hatırlanacak, oflana puflana, evde çıkarken mecburiyetten çiçek kokularından hoşlanan kızcağızımıza aktardan hallice kokan baharat parfümü alınacak, yanına imkb endeksini otuz kat fırlatan kutu içinde tek kırmızı gül alacak, kankasını arayacak, geçen gün manitasını götürdüğü restoranın adı sorulacak, harbi kankasıysa yer ayırtmasını isteyecek, bu arada traş olmayı unuttuğunu fark edip, yiyeceği zılgıtı düşünürken, kızın kapısına dayanacak.

Sevgilisi olmayanlar, bu dönemde geçmişteki sevgililerini yad edecekler. Hiç kimse filanca iyiydi demeyecek. Tanrıya havale edilenlerin sayesinde, bankalar yüklü gelir elde edecekler. Günah puanlarının ucuzlaması nedeniyle,  küfürlerin bini bir parayken, cehennemde yer sıkıntısı yaşanmayacak. Sosyal medyada azan yalnızlarımız, eski sevgililerine laf sokmayla başlayıp, gün yaklaştıkça saldırgan tutumlarına bir de kıskançlık ekleyip, önüne geleni hırpalayacaklar. Bu kardeşlerimizin durumuna ve uykusuz gecelere, bir de yemicem iştesine "bir tek onlar" dayanacak. Ağlarsa anaları ağlayacak gerisi yalan ağlayacak.

Kısacası, iki grup için de bu gün ve öncesi herşey berbat olacak. Yazımızın sonuna geldiğimiz şu dakikalarda, ben hangi durumun daha kötü olduğuna karar veremedim. Bu nedenle, hepimiz aynı gemideyiz. Ağaçkakanı getirin.... Batsın bu dünya, pardon gemi!