3 Mayıs 2012 Perşembe

Sıyrılıp gelen...

Umut umutlu birşey. En kaybettiğin anda, bir umut, tekrar umut edebiliyorsun. O giderken, yeni bir tanesi beliriveriyor başucunda. En ummadığın yerde, bazen yastığının altında, bazen yatağının kenarına düşmüş... Ama hep sabahları geliyor...

Biri, diğerine bağlanırken umutlarının... yok olanın eksikliklerini görmeye başlıyorsun.  kafanda yarattığının bile aksar, tıksar bir yanı olduğunu farkediyorsun. Ama hayat... ama umut... ama sen... sil baştan değil mi? Hayat akıp giderken, umudunu hergün yeniden yaratırken, sen değişiyorsun.


Eskiler eksik, eskiler karanlık, eskiler boşluk... diline pelesenk mutluluk şarkıların kısalırken, yerin altındaki bibuçuk metren on santim daha boy atarken, sen gerçekliğine daha çok gömülürken, umutlarının kokusu değişiyor, yanık sütten, yanık şekere dönüşüyor. Ve sen biliyorsun... bunun içine koysan da vanilyayı... bir puding olmaz artık senden. Daha az canın acıyor... daha az için burkuluyor... topuklarının altı gibi sertleşiyor kalbinin nasırları, umut iki günlük pomza etkisi yapıyor, rendeleyebilse keşke diyorsun. sen, senin arkanda kalmak isteyenlere değil... burun farkıyla... sıyrılıp gelenlere bakıyorsun.

Suların sesini dinle şimdi
Ormanın fısıldayışlarını
Yarılıyor dağların göğsü
Bir aşkı dinlendirmek için

Belli ki yakındır doğayı
Ve hayatı sarsacak saat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder