Sene 95, merhaba ben çirkin ergen. Damarlarımda dolaşan kanda asalet namına hiçbir şey yok. Zaten Galatasaray lisesine de göndermemişler, kalmışım bu salak okulda, başlıca düşmanım anam. Anamın da şu hayatta bildiğim tek bir zaafı var. Ben! Doğal olarak kaşıyacağım o zaafı. Böyle problemli bişiyim, okulda ne hocalar, ne gözetmenler, kimse bana bulaşmıyor. Cep telefonu falan da yok o zamanlar. Revir ablayı ayarladım, annemi arattım. "Kızınızın bacağı üç yerden kırıldı, gelin alın."
Annem işten çıkıp okula nasıl intikal etti. O arada neler yaşadı, hiç sormadım. Anne değil mi işte? Çocuk gözünde, acıkmaz, aşık olmaz, kızmaz... Üzülür ama... anneler öyle adam gibi şeylere de üzülmezler. Mesela benimki odamı toplamayınca üzülürdü, tabakta kalan 2 lokma pilava üzülürdü, tarih dersinde tutankamonu bilemedim diye üzülürdü. e come on ama!
Neyse... geldi benimki. O ağır demir kapıdan içeri fişek gibi girdiğini hatırlıyorum. Sonrası anime tadında. Ortalıkta sağlam bacakla zıplayan pokemonunu gördü. Sevindi... Müdür yardımcısına gitti, izin dilekçesini imzaladı, aldı beni eve gidiyoruz. Herşey normal... Lay lay lay, üstelik öğleden sonrayı da kırmışım. Öğle yemeği de ısmarladı. Bindik arabaya konuşa gülüşe gidiyoruz. Ama içimde pis bir ses var. "Eve gitme laaaaan" diye ciyaklıyor.
Annem anahtarı taktı kapıya, ve o an işte ne olduysa oldu. Kakashi San, Jiraiya, Orochimaru karışımı birşey, bildiği, bilmediği, tahmin ettiği tüm taijutsu teknikleriyle girişti. Pat küt seslerle annemin cırlak sesi melodik bile sayılabilirdi aslında. Ska tadında. E biz de pogo yapıyorduk zaten. Yeterince hırpalandığımı düşünmüş olacak ki, öldürücü darbe ninjutsu ile geldi. Annem Byakugan'ını açtı.
Ne Byakuganmış ama... üstünden 17 sene geçti... kadın öğrendiği tekniği unutmadı... arada bir hala açar çakraları, aynen o bakışı atar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder