10 Nisan 2012 Salı

rötuşlanırken resimlerimiz, kayboluyordu ruhumuz...


Bazı kitaplar var, bazı cümleleri bende "kafaya odun" etkisi yaratıyor. Bu cümle de Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ından. Kitabın polisiyemsi garip gerginliğinin içinde, birkaç yerde fotoğraflar, yüzler, anlamları ve ruhlar ile ilgili ayrıntılar var. (evet evet magazin fotoğrafcısından çektiği resimleri yüzlerinin anlamını incelemek için isteyen kadın, Galip'in sürekli gördüğü resimlerde aradığı ama bulamadığı ruhlar...) Neden takıldım bu kadar onu da anlamadım ama... Böyle birşey işte... benim istediğim.

Etrafa saçılmış onca yüz kirliliğinin içinde, aradığımı bulmak umuduyla bakıyorum iki gündür resimlere. Bir isim yazıyorum google'a, o isimle ilgili görselleri istiyorum ve yüz ifadelerinin anlamlarına bakıyorum. Yaşanmışlıkların yanı sıra, yaşanmamışlıklarını çözmeye çalışıyorum. Sonra kendi kendime sorular soruyorum. - Hiç kırmızı bisikleti olmuş mudur? - İlk aşkı neye benziyordu? - Hiç aldatmış mıdır? -Hiç aldanmış mıdır? - Acaba tesadüfen kalabalıklarda karşılaşmış mıyızdır?

Küçükken de oynardım bu oyunu. Daha naifti o zamanlar, birşeyler aramıyordum yüzlerde. Taksimde Galatasaray Lisesinin önünde banklar vardı. Kambozdan aldığım bir sandviçle otururdum orada. Pipetten hüp hüp çekerken, gelene geçene bakardım. Müdavimler de vardı. İstiklal caddesinin olmazsa olmazları.

İnci Teyze vardı. Dilenirdi. Ermeni olduğunu iddia ederdi. Çok zenginmiş ailesi, sonrasında ablasının kötü evliliği, peşpeşe iflaslar, satılan mal mülk, bu hale düştüğünü anlatırdı. Ben en çok onun gözlerinde görürdüm hüznü ve yaşanmışlığı. Bir yanım hep inanırdı İnci Teyze'ye. Bazen benim sandviçimden verirdim, bazen de annem fazla para verirdi İnci Teyze'ye de sandviç alayım diye.

İstiklal caddesinin korkutma müdürü vardı sonra. Nedense bu ünvanı uygun görmüştüm ben ona. Arkadan sessizce yaklaşır kulağınıza bağırıverirdi. Herkes kaçışırdı ondan. Ben o zamanlar da nemrut ve tuhaftım. Ve hatta bir parça yabani. Korkmazdım. Anlamazdım da ama. Yüzünde çocuk felcinden kalma çarpıklığın anlamını o dönemde anlayamazdım. Şimdi nerelerde acaba. Belki 10 yıl oldu, ne gördüm, ne de ondan konuşanı duydum.

Burma bıyıklı, çakma madalyalı amca vardı. Elinde bastonu, yüzünden en az 5 cm taşan bıyıklarıyla bir baştan bir başa yürürdü caddede. Gururlu bir yüzdü. Madalyalarını kendininmişçesine, mağrur bir edayla, başı dik taşırdı. Çocuktum... hesap edemezdim, o yaşta birinin bu madalyalara sahip olamayacağını tahmin edemezdim. Kahramandı o benim gözümde.

Glavani apartmanının kapıcısı vardı. Az dayağını yemedim kendisinin, apartmanın önünde sigara içiyorum diye. Çok vurmazdı, hatta bir parça bizi sevdiğini bile hissederdim. Arkadan sinsice yaklaşır, elindeki rulo yapılmış gazetesini kafama çat diye indirirdi. Ya derse ya eve diye bağırırdı. Gazete rulosuyla terbiye edilen her köpekten farklı olarak, ve sırf Pavlov'a inat, İstiklaldeysem... fazladan bir 5 dakikam varsa... Glavani apartmanının önünde bir sigara içerim. Ritüelimdir. Ve beklerim umutsuzca, ben 17 yaşındayken 70 yaşında olan adamın, kafama vurmasını beklerim. O hiç vurmaz.

Saatçi amca vardı. Bizim okulun tam yukarısında, kuruyemişçinin önünde saat satardı. Yaz demeden, kış demeden. Sivil polis diyenlerle, uyuşturucu satıcısı diyenler kapışırdı. Konuşmazdı, yüzümüze bakmazdı. Ama dinlerdi. Ne zaman önünden geçsek, dinlediğini hisseder, sessizleşirdik.

Madame Kınar vardı. Hayatıma giren insanlar, en yakın arkadaşlarım, ailem ve hatta ben... Hiç birimizin yüzü onunki kadar güzel, onunki kadar temiz, onunki kadar anlamlı olmadı. Olmayacak da. Madame Kınar farklıydı. O bizim servis madamımızdı. Sabah yediye çeyrek kala servise bindiğim zaman yastığımı verirdi. Annem çalışıyor diye yastığımın yüzünü her hafta evinde yıkar getirirdi. Kocası öldü diye, bir gün bile siyahtan başka bir renk giymeyen, saçlarını da o günden sonra asla boyatmayan Madame Kınar. Aşkı ondan öğrendik biz. Aşkta dürüst olmayı da. En çok "sevdicekle oyun olmaz" derdi. Biz arkada kızlarla kim kiminle nerede dedikodusu yaparken, araya hep bir anekdot sokardı. İyi insan olmamız için uğraşırdı Madame Kınar. Şu anda... Madame Kınar'ın öldüğünü öğrendiğim günkü kadar ağlamamda içimde kıymık kıymık sevdalarımı anlatamamış olmamın da etkisi vardır. Ama gurur duy benimle... Ben hiç yalan söylemedim!

Giriş-gelişme-sonuç... Ama tıkandı işte içimde birşeyler. Böğürerek ağlamak istiyorum şimdi ben. Boyalıkuşlarla dolu bir dünyada papağan namzeti olarak pate cremeleri çekip, üstüne 3 kat fondöten, 2 kat concealeri sürmeden, o aptal dudak önde sırıtışımızı ve sahte maskemizi kuşanmadan evden dışarı adım atmayan bizler... Ne pis insanlarmışız be.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder